27 Nisan 2020 Pazartesi

GÜNLERE GÖRE YEMEKLER (Meydan Okuma 12.Gün)



Meydan okumanın 12.günündeyiz. Sorumuz şu:

"Günleri bir yemeğe benzetseydin, haftanın günleri hangi yemekler olurdu? "

Pazartesi kabak çiçeği dolması olurdu. Belki pazartesiyi sevmek için bir sebep yaratmış olurduk. Haftaya neşeyle başlar, kabak çiçeği gibi açılırdık.

Salı kremalı patates olurdu. Hem yormaz, hem doyurur, hem de keyif verirdi.

Çarşamba, haftanın ortası, biraz daha hafif geçsin. Zeytinyağlı börülce salatası olurdu. Yoğurtlu semizotu salatası da olabilir. İkisi de olsun.

Perşembeyi severim çünkü ertesi gün cumadır :)
O yüzden sevdiğim günü sevdiğim bir dostun tarifiyle taçlandıralım. Sütlü tarhana çorbası günü olsun bugün de.

Cuma, hem hafta sonu geliyor, hem de mübarek gün. Mutlu olalım. Her çocuğun sevdiği şeyi yetişkinler sevmez mi? Köfte patates!

Cumartesi, hiç hamur işi yemedik, tatilde mutlu olmak lazım. Ispanaklı gül böreği ve çikolatalı pasta günü olsun bugün.

Pazar, taze fasulye ve cacık, yeni haftaya taptaze başlayalım diye. 



26 Nisan 2020 Pazar

SOSYAL MEDYA (Meydan Okuma 11.Gün)


Meydan okumanın 11.günündeyiz. Bugünün konusu şu:

"Sosyal medyanın 3 iyi 3 kötü özelliği hakkında konuşalım mı bugün?

Sanal dünya koca bir okyanus. Bin türlü bilgi, binbir çeşit insan var.  Yanlış bilgiler kolayca yayılabiliyor, insanlar kendilerini olduğu gibi tanıtmayabiliyor. Yani güven duygusunu zedeleyen bir mecra.  

Bunun dışında sosyal medya insanları gizil yollarla bir şeylere mecbur eden, bunları yapmadığında kendini başarısız ya da mutsuz zannetmesine yol açan bir oluşum. Bu yüzden bu sanrıya kapılmayacak insanların sosyal medyada yer alması önemli. Kendine bu açıdan güvenmeyenler biraz mesafeli durmalı diye düşünüyorum. 

Sosyal medyada paylaşacaklarınız elbette sizin elinizdedir ancak bu paylaşımların sınırını çizememek mahremiyetin kaybı açısından bence büyük bir sorun yaratıyor.

Güzel yanları da var elbette. En önemlisi güzel insanlarla tanışmak. Belki günlük hayatta yanıbaşınızda asla  göremeyeceğiniz, tanışma imkanınızın hiçbir zaman olamayacağı insanlarla tanışmak hatta dostluk kurmak. Bence en güzel yönü bu.

Sosyal medya, iletişimi koparmamak adına da güzel bir oluşum. 

Güncel olaylardan haberdar olmak için de biçilmiş bir kaftan.

Önemli olan her şeyde olduğu gibi bunda da dozu iyi ayarlamaktan geçiyor. 




25 Nisan 2020 Cumartesi

FİLM MÜZİKLERİ (Meydan Okuma 10. Gün)


Meydan okumanın onuncu gününe geldik. Sorumuz şu:

"Bugün bir şarkı listesi yapalım. En sevdiğin film müziklerinden oluşan bir liste şahane olur. "

Bazı filmler içerik olarak çok güzeldir, bazılarının içeriğini ya da konuyu anlatış biçimini çok sevemeyiz, sadece müziğini severiz. Bazen ise ikisi birden olur. O zaman film bize iki kat zevk verir.

Sevdiğim çok fazla şarkı var ama film müziği diyince bir düşünmedim değil. Dizi müzikleri de kabul edilir diye umuyorum çünkü benimkilerin bazıları öyle olacak.

Seçtiklerim şunlar:

1.Çalıkuşu
1986 yapımı dizinin müzikleri Esin Engin'e ait ve muhteşem.




2.Seven Ne Yapmaz

Esin Engin'le devam edelim.Şarkısını filminden daha çok severim. Nasıl da nahif bir ses ve beste.




3.Hatırla Sevgili

Ne güzel bir diziydi. Müzikleri de çok kaliteliydi. Aralarından sevdiğim bir tanesini seçtim. Bir ara her gün bunu dinlerdim. Şarkıların acı hafifletici bir yönü yoktur halbuki.Aksine yaraları derinleştirirler. "Ah bu şarkıların gözü kör olsun."diye boşuna denmemiştir :)




4. Harry Potter ve Azkaban Tutsağı

Ah Harry Potter, ne çok severim. Buraya da filme ait neşeli bir şarkı bırakayım.




5.Heidi

Geçen gün Heidi'yi andık, müziğini de paylaşmasak olmaz.













SANDVİÇ (Meydan Okuma 9.Gün)

Meydan okumanın 9.gününün sorusu şu:

"Sandviç sevenlerden misin? Kendi uydurmuş olduğun efsane sandviç tarifini vermek ister misin?"

Sandviçi çok severim. Ama uydurmuş olduğum olduğum efsane bir sandviç tarifim yok. Kumru sandviçi çok severim, tulum peyniri ve domatesle. Tabii ki çay da olmazsa olmaz. Biberli sevmem, görselde biber de var ama ben pişmemiş biberi pek sevemiyorum.

Ama kumruyu ve tulum peyniri her zaman bulamıyordum. Onun yerine beyaz peynir ve domatesle ekmek arası sandviç yaptığım da çok olmuştur.

Dün 23 Nisan'dı, bugün de Ramazan...İki bayram bir arada. Kutlu olsun, umarım bir sonraki yıl daha coşkulu karşılamak nasip olur.

22 Nisan 2020 Çarşamba

ÇİZGİ FİLM KARAKTERİ (Meydan Okuma 8.Gün)


Meydan okumanın sekizinci günündeyiz. Bugünün sorusu şu:

"24 saatini bir çizgi film kahramanı ile geçirecek olsan bu hangi kahraman olurdu? Onunla neler yapmak isterdin ?"

Ben Heidi ile bir arada olmak isterdim. Onun bitmek bilmez enerjisi ile Alpler'in yeşil ve tertemiz doğasında koşmak isterdim. Peynir kızartıp  keçilerin taptaze sütünden içmeyi, özgürlüğü doyasıya yaşamayı umut ederdim.

Kendimi hep ev kuşu olarak tanımlardım ama sürekli evde olmak beni öyle yordu ki... Ben bile sıkıldıysam herkes sıkılmıştır. Keşke hep birlikte Heidi'nin yanına ışınlansak, koşsak koşsak, yıldızları izlerken yorgunluktan uyuyakalsak... 

GÜN BATIMI (Meydan Okuma 7.Gün)


Meydan okumanın yedinci günündeyiz. Sorumuz şu:

"Hangisini tercih edersin? Gün doğumu ya da gün batımı?"

Evimin en güzel yanı gün batımını net olarak görebileceğim bir konumda olmasıydı. Nerdeyse her gün pencereden gün batımını izlerdim. En sevdiğim şeylerden biri de uzakta tam olarak seçemediğim yerleri -miyopluğumun da  katkısıyla - deniz olarak hayal etmekti. Deniz manzarasını öyle çok severim ki...

Gün biterken insanı bir hüzün kaplar, yarının nasıl olacağını bilememenin hüznü...Eğer yalnızsan geceyi tek başına geçirmenin verdiği o buruk tat... Tüm bunlara rağmen o hüznün için bir merak, bir umut da vardır. Bugünün dökümünü ortaya sereriz; yanlışıyla doğrusuyla... Tefekkür ederiz. Yarının nasıl olacağına dair içimizdeki korkuyu bastıran bir ümit filizlenir. Belki de yarın hayatımızın en güzel günü olacaktır. Yaklaşan yaz tatilini düşünür, sıcak yaz akşamlarını sevdiklerimizle birlikte geçirme hayali bugünümüzü şenlendirir. Hep böyle olamayabiliriz, bazen gün batımına bakarken gözyaşlarımızı bastırmakta zorlanırız ama böyle zamanlarda umudun galip geleceğini asla unutmayız.

Gün doğumu da umut doludur ama telaşlıdır, yeni günün telaşı...O yüzden ben gün batımını daha çok severim.

EN SEVDİKLERİM (Meydan Okuma 6. Gün)

Meydan okumanın altıncı günündeyiz. Bir gün rötarlı da olsa yazmaya çalışacağım. Bugünün daha doğrusu dünün sorusu ise şu:

"Son günlerde sana ilham veren ne okudun, izledin, gördün ya da dinledin?"

Henüz bitirmediğim ancak çok sevdiğim bir dizi keşfettim. Adı "Anne with an E".  Aslında diziye muhteşem bir görsel şölen sunması ve dönem dizisi olması nedeniyle başlamıştım ancak izledikçe hikayenin bir yerden tanıdık geldiğini fark ettim. "Yeşilin Kızı Anne" isimli bir romandan uyarlamaymış. Bu isimde bir roman okumamıştım ama biraz araştırınca bu romanın bir zamanlar "Yuvasız Çocuk" adıyla bir çocuk kitabı olarak basıldığını ve bilinmeyen bir zamanda okuduğumu anımsadım.

Dizide yetim bir kız olan Anne, hayata iyimser bakışı, kitaplardan fırlamışçasına kurduğu edebi cümleleri, nahif ve romantik karakteriyle gönlümde taht kurmayı başardı. Hayatın tüm zorluklarına rağmen her zaman bir umut ışığı barındırdığını, hayal gücünün ve kitapların insanın en yakın dostu olabileceğini içimi ısıtan bir üslupla anlatışı beni mest etti diyebilirim.

Bu dizinin Youtube'de bir de çizgi film versiyonu var, hem de bütün bölümleri. Çizgi dizi izlemek isteyenler için güzel bir alternatif olabilir.


Çok sevdiğim bir dostum bahsetmişti Şükrü Erbaş'tan. Okuduğum ilk şiir kitabı bu ancak son olmayacak belli ki... Uzun zamandır gerçekten bu kadar güzel mısralara denk gelmemiştim. Çoğu kez duygulandım. Altını çizdiğim çok fazla dize oldu. Sanki siz susuyormuşsunuz da biri sizin yerinize konuşmuş, hatta yetmemiş o düşünceleri şiir olarak resmetmiş gibi bir his...Çok sevdim.

"Gizemli bir suskunluğun
Dargın diliyim.
Kan gülleri büyütürüm
Sabır saksılarında.
Ben hep kendini yiyen
Bir garip deliyim."


"Sürekli bir gerginliği yaşıyoruz hepimiz
Bütün umutlarımız acılara ayarlı
Taşkın sularımızda baskı bentleri
Bir çsğlayan sesine dönmüyor sevincimiz
Dönüp dönüp sürekli kendimizi yıkıyoruz."

Son olarak bugünlerde geleceğe dair umut besleyebilelim ve psikolojimizi sağlam tutabilelim diye çokça dinlenmesi gereken bir küçük şarkı da bırakayım buraya. Hepimize ilham versin.




20 Nisan 2020 Pazartesi

KAYBOLMAK(Meydan Okuma 5.Gün)


Meydan okumanın beşinci günündeyiz. Bugünün sorusu şu :

"En son ne zaman kayboldun? Hikayesini anlatsana."

Çok sık kaybolayan biriyim, fiziksel ve ruhsal olarak :) En son ne zaman kaybolmuştum hatırlamıyorum ama hiç unutamadığım bir kaybolma anımı anlatabilirim.

Daha önce gitmediğim, hiç bilmediğim ve epeyce de büyük olduğunu tecrübe ederek öğrendiğim bir hastaneye yolum düşmüştü bir gün. Hastane çıkışında yağmur başladı, şimşekten de korktuğum için iyice gerildim, otobüs durağının hangi yönde olduğunu şaşırdım. Hastanenin arka tarafına gitmişim. Ağaçlık, ıssız bir yol düşünün, yağmur yağıyor. En az on tane köpek, hatta daha fazla da olabilir, yolun kenarına sıralanmış yatıyor. Ne yapacağımı şaşırmış halde ağlayarak yürümeye başladım. O sırada bir araba geçti yanımdan, durdu, yardımcı olmak istedi. Bir korkudan diğerine atladım, denize düşen yılana sarılır misali yabancı birinin arabasına bindim. Şoför kadındı ve çocuğu vardı, kötü niyetli olmayacağını düşündüm. Çok şükür ki değildi ama olabilirdi. 

Bu olay benim için büyük bir ders oldu. Kendi içsel aleminde istediğin kadar kaybol ama İstanbul gibi kocaman bir okyanusta tek başına bilmediğin sulara yelken açma.

19 Nisan 2020 Pazar

NOSTALJİ (Meydan Okuma 4.Gün)


Meydan okumanın dördüncü gününe geldik. Bugünün sorusu şu:

"Evindeki nostaljik ya da antika bir objenin fotoğrafını hikayesi ile bizimle paylaşmak ister misin? "

Annemin kullandığı bir tabir vardır, kendi mi uydurdu yoksa anne dili ve edebiyatında bir yer edinmiş midir bilmiyorum. Yayıntı. Annem, yıllardır sürekli bir şeyleri sıkıştırmaya çalıştığı evinde gereksiz eşyalardan -yayıntılardan- pek hoşlanmaz. Eğer o eşya birinden kalmamışsa, bir hatırası yoksa eşyaları biriktirmez. Yani bizim evde antika olabilecek eşya sayısı azdır. Annemin anneannesinden kalan eşyalara gözü gibi baktığını biliyorum ama o eşyaların hikayeleri bana ait değil.

O yüzden ben de yakın geçmişime ait nostaljik bir nesne düşündüm ve hatıra kutumu buldum. Sanırım ilkokulun son yılında oluşturmaya başlamışım, içindeki en eski eşyam o yıllara ait. İçinde bir sürü mektup, not, tren ve otobüs biletleri, müze giriş kartları, okul armaları, yıl sonlarında yazdığım yeni yıl dilekleri, eski bir mızıka -çalmayı asla beceremediğim-, Hello Kitty'li bir tarak, hatta sırf içinde kalp şekli olduğu için sakladığım bir ceviz kabuğu bile var. Zamanında size mektup yazmış insanlar hayatınızdan gidebiliyor, zamanla kalp simgesi size sevgiyi anımsatmamaya başlıyor, yıllar önce ilk kez gittiğiniz yerlerde duyduğunuz heyecanlar sanki eski bir rüyaymış gibi geliyor, yeni yıl dileklerinizin birçoğu artık anlamsız olabiliyor. Etkisi şu an geçse bile bir zamanlar bizi heyecanlandıran bu hatıralar aslında şu anki bizi oluşturdu, bizi biz yapan aslında geçmişimiz. Geçmişteki birçok olayı belki şu an tam olarak anımsamıyoruz ama o olayın hissettirdiği duygular hala sıcak. O duygular bizi olgunlaştırıp "biz" yapıyor.

Hatıra kutumun yanı başında defterlerim var. İlkokulda başlayıp lisede son bulan hikaye ve şiirlerim. Muhteşem (!) edebi eserlerim. İlkokulda yaşama sevinci dolu olan satırlar zamanla karamsar bir ruh haline bürünmüş. Orhan Veli neşesiyle başlayıp Ahmet Haşim karamsarlığıyla edebi kariyerimi zirvede bırakmışım. :)
 
Hep söylerim. Geçmiş bize hep daha güzel gelir, özlemle anarız. Çünkü güvenli limandır, sonu bellidir, bizi korkutacak hiçbir şey olmaz orada, olup bitmiştir hepsi...Aşinayızdır. Hiç bilmediğin bir memlekette tanıdık bir yüz görmenin verdiği huzuru verir bize. Umarım bugünümüzü güzel yaşar, gelecekte bugünlerimizi gülümseyerek yad ederiz.

Ezgi çok güzel bir şarkı paylaşmış, ben de konuya uygun çok sevdiğim şu şarkıyla yazımı bitireyim.




18 Nisan 2020 Cumartesi

RENK (Meydan Okuma 3.Gün)





Bugünkü sorumuz şu:
"Bugün kendini hangi renk hissediyorsun?"

Pembe rengi çok severim. Bana çocuk olmayı, çocuk kalmayı, masumiyeti, şeker gibi tatlı bir dünya arzusunu hatırlatıyor. Çoğunlukla böyle hissetmek için illaki bir yerimde pembe rengi kullanmaya çalışırım. Ama bazen pembenin içine başka renkler karışıyor. 

Uzun süredir kendimi gri bir sis bulutunun içinde hissediyorum. Dışarıda sapsarı, pırıl pırıl bir güneş varken bunu hissetmek hoş değil. İşin kötüsü ruhumdaki bu grilik sadece dışarıya rahatça çıkamamanın tedirginliğinden kaynaklanmıyor. Dünya, belirsiz bir gelecekle karşı karşıya kalıp ne yapacağını şaşırmış hale gelmeden önce de ben, kendi küçük dünyamda yolumu kaybetmiş, ne yapmalıyım, nereye gitmeliyim, yarınımı nasıl şekillendirmeliyim, nasıl davranmalı, hareket etmeliyim diye kıvranıp duruyordum.

Oysa yarın yoktur. Bu dünyanın yarını yoktur. Bizim küçük kıyametimiz, ölümümüz ne zaman gelecek belirsiz... Belki de bu yüzden bugünü en iyi şekilde yaşamak gerekiyor. Mutlu olmanın ve mutlu etmenin yollarını bir şekilde keşfetmeye mecburuz.

Bu dünyanın geçici olduğunu fark ettiğimizde belki de mutluluğa giden yolun en keskin dönemecini yarılamış olacağız. O zaman içimizde sapsarı bir güneş doğacak. 


16 Nisan 2020 Perşembe

EN SEVDİĞİM KÖŞE (Meydan Okuma 2.Gün)


Meydan okumanın ikinci gününe geldik. Bugünün sorusu ise şu :

"Şu sıralar evde en sevdiğin köşen neresi? Orayı özel kılan nedir?"

Şu an evin salonunda yaşıyorum.Orada yatıyor, orada kalkıyor, zamanımın çoğunu evin en geniş odası olan bu odada geçiriyorum. Salonun önemini bilir misiniz?  Yeni nesil belki bilmiyordur ancak geleneksel ailelerde salon çok önemlidir. Orası misafirlere ayrılmıştır. Her daim temizdir, şıktır ve geniştir. Ev halkı genelde oraya girmez. Bizde de durum böyleydi. Ama ben "Hepimiz bu dünyada misafiriz, salon hepimizin hakkı." dedim, bir ihtilal düzenleyip odaya yerleştim. Mutluyum :)

Yattığım koltuğun önünde bir pencere var. Genelde orada oturuyorum. Öyle güzel bir manzarası yok, karşı apartmanın pencerelerini görüyor. Kafayı biraz çevirdiğimizde görüş açımıza küçük bir camii ve çok işlek olmayan bir yol da girebiliyor.

Bu pencereden çok bakındım. Özellikle geceleri benim can yoldaşım oldu.Gözyaşlarımı gördü, dertlerimi dinledi. Gecenin sessizliğinde sanki bir arkadaş gibi yanımda durdu. O yüzden çok severim. Bu yıl, uzun zaman sonra ilk kez sahurda da bu pencereden bakacağım. İçime bu kez  yalnız sahurların hüznü değil, birlikte olmanın neşesi yerleşecek.

15 Nisan 2020 Çarşamba

MERHABA (Meydan Okuma 1.Gün)

Merhaba!
Sevgili  Ezgi bloglar arasında bir meydan okuma başlatmış. Nisan ayının sonuna dek kendisinin hazırlamış olduğu soruları cevaplayacağız. Böylece yüz yüze muhabbet edememenin telafisini bu yolla yapmış olacağız. Ben de bu meydan okumanın blog hayatına geçiş için iyi bir fikir olacağını düşündüm ve yazmaya karar verdim. 

İlk günün sorusuyla başlayalım.

"Karantina döneminden önce neredeydin, nasıl bir yaşam şeklin vardı, şimdi neredesin ne yapıyorsun, günlerini nasıl geçiriyorsun, neler değişti hayatında bu süreçte?"

Karantina döneminden önce İstanbul'daydım, İstanbul'un merkezi yerlerine epeyce uzak bir köşesinde öğretmenlik yapıyordum. Okula çok yakın, küçücük bir evim vardı, tek başıma orada yaşıyordum. 

Şimdi ise ailemin yanındayım. Bu zorunlu aranın on beş gün süreceğini düşünüp apar topar yola çıkmıştım. Arkamda öğrencilerim, kitaplarım, planlarım kaldı. Ah bir de öksüz evim... Aslında kapıdan çıkarken bir daha dönmeme ihtimalimizi de göz önünde bulundurarak vedalaşmak gerekiyor herkesle, her şeyle. Bakalım ne zaman görüşeceğiz bir daha...

Şu sıralar evdeyim. Kitap okuyorum, film izliyorum. Öğrencilerime ödev hazırlıyorum.Çoğu kez şikayet etsem de onları çok özlüyorum. Hatta çoğu kez onların da beni özlediğini duyma isteği içimi kaplıyor.  Keşke diyorum, keşke ödev dışında bir şey sorsalar, söyleseler. "Öğretmenim nasılsınız, sizi özledik." gibi...  İnsanın yaşı kaç olursa olsun sevgiye olan gereksinimi hiç bitmiyor.

Herkes gibi ben de çok gerginim. Bu süreç ne zaman ve nasıl bitecek, bitecek mi, bittiğinde elimizden kayıp giden kaç can olacak, o canlar kimler olacak? Korkuyorum. Belirsizlik her insanı korkutur. Elimizden sadece dua etmek geliyor. Bir de tefekkür etmek, bu durumdan çıkarılacak dersleri düşünmek. Ben bundan sonra bir çiçeğe, denize, gökyüzüne şükrederek, nefes almanın kıymetini bilerek bakmaya çalışacağım.





MACERANIN SONU

Bugün meydan okumanın son günüydü. Birkaç gün fire versem de tamamlayabildiğim için mutluyum. Sanal alem koca bir ok...